Vücudu bariyer gibi sararak dış etkenlere karşı koruyan cilt, yaşlanma ve genetik özelliklerden beslenme alışkanlıklarına, güneş, nem, soğuk hava …
Vücudu bariyer gibi sararak dış etkenlere karşı koruyan cilt, yaşlanma ve genetik özelliklerden beslenme alışkanlıklarına, güneş, nem, soğuk hava gibi çevresel unsurlardan kişinin duygu durumuna kadar uzanan pek çok faktörden etkileniyor. Stres ise cilt problemlerinin en yaygın nedenleri arasında yer alıyor. Uzmanlar, özellikle salgın sürecinde gerek özel gerekse profesyonel yaşamda artan stresin, başta akne olmak üzere cilt sağlığı ve kalitesini olumsuz etkileyen problemleri beraberinde getirdiğine dikkat çekiyor. Dermatoloji Uzmanı Dr. Hande Ulusal, “Cildimiz, hem ruhsal hem fiziksel durumumuzun aynası gibidir. Yoğun kaygı ve stres altında geçirdiğimiz salgın sürecinde cildimizin tepki vermesi gayet doğal. Ancak günümüzde bunların hiçbiri, geri dönüşü olmayan problemler değil ve kolayca tedavi edilebilir” dedi.
Strese ilk önce yüzümüz teslim oluyor
Stresin özellikle yüzdeki cilt sorunlarını tetiklediğini söyleyen Hande Ulusal, “Yüz, stres altında alarm veren cildimizin en hassas bölgesidir. Duygu durumumuzu yüzümüzle yansıtır, yüzümüzde bulunan 60 kasın 17’sini gülümsemek, 43’ünü kaş çatmak için kullanırız. Stres altındayken de istemsizce yüzümüzün kasıldığını, kaşlarımızın çatıldığını fark ettiğimiz olur. Bu gibi durumlar yüzde çizgilerin artmasına ve yüzde yaşlanma belirtilerinin görülmesine neden olabilir. Stres, hormon dengesini de bozar ve ciltteki yağ bezlerinin daha fazla sebum üretmesine neden olur. Bu da yağlanma ve akne oluşuma yol açar, uzun vadede cilt yapısının bozulması gibi sorunları beraberinde getirir” ifadelerini kullandı.
Yaşam şekli de cildi etkiliyor
Pandemi sürecinde gelişen cilt problemlerinde yalnızca stresin etkili olmadığını da vurgulayan Dr. Ulusal, “Zihinsel yorgunluk, sigara kullanımı gibi kötü alışkanlıklara yönelme, beslenme düzenine dikkat etmeme, kısıtlamalardan dolayı cildin yeteri kadar gün ışığına maruz kalamaması, ruhsal çöküntülerin kişisel bakım rutinlerine gösterilen özeni azaltması gibi pek çok etken, hem cildin yaşlanmasını hızlandırabilir, hem de akne ve lekelenme gibi problemler doğurabilir. Bu nedenle tedaviye başlamadan önce problemin kaynağını belirlemek ve günlük hayatı iyileştirmeye yönelik adımlar atmak çok önemli. Böylece hem tercih edilecek tedavinin etkinliğinin artırılması, hem de problemin tekrarlanmasının önüne geçilmesi mümkün” diye konuştu.
Cilt tedavilerinde yeni trend: Lazer ve ışık sistemleri
Cilt problemleriyle mücadelede yeni nesil tedavilerin geleneksel tedavi yöntemlerine kıyasla çok daha iyi sonuç verdiğini belirten Hande Ulusal, cilt gençleştirmeden leke tedavisine pek çok sorunun çözümünde lazer ve ışık sistemlerinden yararlanıldığını belirtti. Hande Ulusal, “Lazerler ve ışık sistemleri; cildin tonunu, dokusunu ve görünümünü iyileştirmek için yüksek konsantrasyonda ışık enerjisi ışınları kullanır. Böylece ince çizgi veya kırışıklıklar en aza indirilebilir, daha dengeli cilt tonu için kahverengi lekeler, kızarıklık veya renk değişiklikleri tedavi edilebilir, cilt sıkılaştırılabilir, kollajen üretimi teşvik edilebilir, akne veya cerrahi yara izleri yok edilebilir. Günümüzde en etkili yöntem ise BBL (geniş bant ışığı) olarak da adlandırılan yoğun atımlı lazer yönetimidir. Bu tedavinin amacı, pigmentasyonu yani ciltteki renk problemlerini tedavi etmek ve cildi gençleştirmektir. Bu sayede güneş hasarı, hiper-pigmentasyon (ciltteki koyuluklar), yaşlılık lekeleri ve çiller, örümcek damarları, kızarıklıklar, vasküler lezyonlar ve doku sorunlarının önüne geçilebilir” ifadelerini kullandı.